Paylaş |
|
Tweet |
Kalp ve İç Hastalıkları profesörü olan Karatay önerdiği beslenme biçiminin sağlıklı olup olmadığı konusundaki sorulara kendisinin de böyle yaşadığını, hastalarını yıllardır bu tavsiyelerle tedavi ettiği cevabını veriyor ve gittikçe kolesterol değerleri düşen hastalarının tahlillerini gösteriyor. Herşeyin en doğalını tavsiye eden Karatay sabırlı olmamız gerektiğini söylüyor: “Yağları tavaya koyup eritir gibi bir zayıflama söz konusu olamaz, Vücut yağları tavaya koyup eritir gibi gitmez, Bu birden bire düğmeye basar gibi olmaz.”
Babam şeker hastasıydı, bu nedenle annem bize çocukluktan beri çayı ve kahveyi şekersiz içmeyi öğretti. Ben de kendi oğluma şeker vermedim. Bu bir alışkanlık meselesi. Ben 1943 doğumluyum. O zaman bu kadar yapay gıda yoktu ortalıkta. Siz de olsaydınız doğal beslenecektiniz. Önemli olan herşeyin doğalını yemek.
Daha sonra pek çok yapay gıda girdi hayatımıza. Bunlar sizi etkilemedi mi?
Bilinçli olarak seçerseniz etkilemez. Ne benim, ne annemin, ne kardeşlerimin evine hiçbir zaman margarin girmemiştir. Peynirin, tavuğun en doğalı, kurban etinin en güzeli girmiştir. Kuyruk yağı girmiştir. Şakır şakır, o kıkırdak denilen kısımlar girmiştir. Haftada bir mutlaka annem bize yürek ve karaciğer yedirirdi. Biz bunları yiyerek büyüdük.
Genel prensipleri çok basit. Bir kere 3 öğün var, ara öğün yok. Aslında 2 öğündür normal ve doğal olanı. İnsan metabolizması genetik olarak 2-3 öğün üzerine programlanmıştır. Bütün enzimlerimiz, hormonlarımız buna göre çalışır. Bu yeni keşfedilen bir şey değil ki… İbn-i Sina ta o zaman “2 öğün sağlıklıdır 3. öğün hastalıktır” diyor. Peygamberimiz de 2 öğün yiyor. 2 öğün yemek sünnettir. Bizim diyetisyenlerimiz ise 6 öğün, 8 öğün diyorlar. 6 – 8 öğünden sonra bu kadar şişmanlık ve hastalıklar arttı aslında. Bütün hastalıkların altında da şişmanlık birlikte karaciğer yağlanması yatıyor.
Sık sık yemek neden karaciğer yağlanması yapıyor?
Vücudumuzda binlerce enzim, hormon salgılanıyor. Bunların salgılanması muayyen saatlerde oluyor. Sık sık yediğimizde, enzimler ve hormonlar sürekli olarak kamçılandığı için, karaciğer ve pankreas gibi organlarımız dinlenme, toparlanma zamanı bulamıyor ve giderek vücut bir yerde bozuluyor. Sık sık yediğimiz zaman devamlı karaciğerimizi ve pankreasımı kamçılıyoruz. Pankreas sık sık yemeği kaldıramıyor. Karaciğerin ve pankreasın dinlenmesine ve kendini toparlamasına imkan sağlamamız lazım. Biz hareketsiz bir toplumuz. Önceden okula yürüyerek gider gelirdik. Kahvaltımızı yapıp okula gider, öğleden sonra eve dönünce 3 gibi yemek yerdik. Annemiz elimizden tutup fast food yemeğe götürmezdi. Bunlar sonradan gıda endüstrisinin gelişmesiyle ortaya çıkan yanlış olaylar. Ben buna dikkat çekmeye çalışıyorum.
Harekete de önem veriyorsunuz…
M.Ö. 5. Yüzyılda Hipokrat “Uzun yol yürüyen, uzun yaşar” diyor. Bunu eşeğe binmeye başladıklarında söylüyor. Çünkü o zaman eşeğe binmek statü meselesi. Yol yürümek, yüzmek çok önemli. O nedenle ben hastalarıma en aşağı 20 dakika, yaz, kış, kar, deprem, yağmur, dolu demeden yürüyün diyorum. Bu başlangıçta yeterli, vücudun kendini toplamasına izin veriyor. Su içmek de çok önemli sonra tetkikleri yapıp ona göre eksikleri yerine getirmek lazım. Temel olarak benim sağlıklı hayat dediğim bunlar. Günde bir saat yürürseniz, kilolarınız gittikten sonra, herşeyden azar azar yiyebilirsiniz.
Günde bir saat yürümek zorunda mıyız?
Ben başlangıçta iki eliniz kanda da olsa 20 dakika yürüyün diyorum. Yürüdükten sonra zaten tokluk hissi oluyor, yiyemiyorsunuz. Yürüme ya da spor esnasında adrenalin salgılanır. Yürümenin faydası odur. Adrenalin vücuttaki yağları da enerjiye çevirir ve tokluk hissi oluşur.
Peki bir saatin hepsini birden mi yürümemiz gerekiyor?
Hayır. Ben kesinlikle öyle bir şey söylemiyorum. Mutlaka hareketli olun diyorum. Size en uygun zamanda mesela günde 3 kere 20’şer dakika yürüseniz zaten beş kilometre yapar. İster 3 kere 15’er dakika yürüyün. Sokağa çıkamıyorsanız evde yürüyün.