Kronik inflamasyon

Paylaş
 

SİZİ HASTA EDEN ‘Kronik inflamasyon, yani mikropsuz iltihap!’

Yüksek insülin ve şeker vücutta mikrobik olmayan inflamasyonu, yani yangıyı başlatıyor. Hava kirliliği, kimyasallar, rafine beyazlar… Hepsi kronik inflamasyon yani mikropsuz iltihap demektir. Bütün unlar ve şeker. Unun, saf şeker olması da caba…..

Modern buğdaya artık zehir deniliyor. Neden? Çevrenizde bacakları şişenler, buğday ve buğday ürünlerini bıraktıktan sonra hiç bir şeyi kalmayan, romatizması da düzelen kimseler var mı? Yoksa, sebebi ekmeği bırakmamalarıdır. Bu kadar basit. Bu nedenle; ekmek yemeyin diyoruz. Buğdayda bulunan gliadin proteininde 23.000 adet alerji ve inflamasyon yapan protein var da ondan! Bu 23.000 adet protein (glüten ve gliadinler sorunu) vücudun direncini ve kendini savunmasını çökertmektedir.

Organizmada bağışıklık sisteminin alt üst olması sonucu, vücut direncinin çökmeye başlamasıyla, tüm hücre ve hücre zarlarında, bizler farkında olmadan mikrobik olmayan inflamasyon, yani yangı başlamış olur. Artık genel olarak tüm organizmada düşük yoğunlukta bir mücadele (savaş) başlamıştır. Gizli yeraltı örgütleri gibi düşük yoğunlukta süregelen bu savaş, yeryüzünde aşikâr hale gelinceye dek vücudumuzda bulunan hücreleri sürekli bir şekilde yıpratarak, ileri yaşlarda ortaya çıkacak olan kronik hastalıklara ortam hazırlar.

İşte ileri yaşlarda ortaya çıkan kilo alma, obezite, kronik ve dejeneratif hastalıkların nedeni, senelerce sinsi bir şekilde devam eden bu düşük yoğunluklu savaştır. Bilinenin aksine, bu hastalıkların hiçbiri genetik değildir. Ancak ailesel olabilir! Çünkü yaşama biçimi ve beslenme alışkanlıkları, aynı aile içinde pek değişiklik göstermez. Anneler ve babalar nasıl yaşayagelmişlerse, çocukları da aynı biçim ve tarzda beslenmeye devam edeceklerdir. Aynı aile fertleri, alışagelmiş oldukları alışkanlıkları bırakınca hastalıkların ortaya çıkması da önlenecektir.

Rahmetli Prof. Ahmet Aydın’ın 7’den 70’e Taş Devri Diyeti kitabı bu konuyu kapsamlı bir şekilde ele almaktadır (Çok değerli Ahmet Hocamızı saygı ve rahmetle anıyoruz.)

Gelişmiş ve endüstriyel toplumlarda yapılan araştırmalar, hücre zarlarındaki Omega-3 ve Omega-6 (Q-3/Q-6) oranının, 1/20-1/50 kadar yüksek olduğunu göstermiştir. Endüstriyel toplumlarda bilerek ya da farkında olmaksızın Omega-6 içeren (işlenmiş, yanlış pişirme ve saklama sonucu bozulmuş mısırözü ve ayçiçeği yağları gibi) bitkisel sıvı yağlar aşırı miktarda tüketilmektedir. Bu nedenle, l/l olan Q-3/Q-6 oranı, Omega-6 yağları lehine bozulmaktadır.

Omega-6 yağları, vücudumuza Omega-3 yağlarından daha fazla miktarda (bozulmuş ya da bozulmamış olarak) girmekte, hücrelerde ve dokularda hasar başlatmaktadır. Omega-6 yağlarının organizmaya fazla miktarda girmesi l/4 oranını Omega-6 lehine bozmaktadır. Organizmada fazla miktarda bulunan
Omega-6 yağlarından, fazla miktarda inflamasyonu başlatan PGE2 prostaglandinleri oluşmaktadır. Sonuç olarak organizmanın bütün hücre ve hücre zarlarında, yaygın kronik inflamasyon başlar.

İşte, ateroskleroz yani damar sertliği denilen hastalığın esası, tüm vücutta meydana gelen bu yaygın inflamasyondur. Ateroskleroz, yalnız kalp damarı, beyin, göz, böbrek ya da bacak damarlarında oluşan izole bir hastalık değildir. Ateroskleroz, tüm organların hücrelerinde ve hücre zarlarında meydana gelen yaygın bir inflamasyondur. Kolesterol ilacı diye kullanılan ilaçların da, kolesterolü düşürdüğü için değil, kronik inflamasyonu önlediklerinden dolayı faydalı oldukları (aspirin gibi) artık genel olarak kabul edilmektedir.

Tüm modern kronik hastalıkların nedeni, hastalıkların tohumunu modern tahıllar ve buğday proteinleri atmaktadır. Hatırlayalım, modern buğdayda 23.000 adet gliadin bulunmakta, bir de Amilopectin-A!

Yeni yayımlanan bir araştırmaya göre; depresyonun nedeni de, vücutta oluşmuş olan inflamasyona (yangıya) karşı vücudun kendini savunması için gösterdiği alerjik bir reaksiyondur.

İsteyen vücuttaki bu yangıya karşı anti-inflamatuar reçeteli ilaç kullanır.

İsteyen vücutta yangıyı tetikleyen buğday ve tahıllar gibi gıdaları tamamen bırakır.

İsteyen devamında D vitamini yükseltilir, ve Omega 3 yağlarını takviye alır!

Şeker hastalığı tedavi edilebilir, önlenebilir, diyoruz.

Bozulmuş alt üst olmuş vücut direnci toparlar, diyoruz.

Her zaman düzelir mi? Bazen önlenir, evet düzelir. Bazen de önlenemez. Şekerli suları içmeye devam eden bir kişi, bozulmuş olan şeker metabolizmasını düzeltemiyor, daha fazla bozuyor. Bazen önlenir. Bazen önlenmez, diyoruz. Önlemek te kendi elimizdedir.

Sponsorlu Bağlantılar
Sponsorlu Bağlantılar
Sponsorlu Bağlantılar